5 Aralık 2014 Cuma

Bayan gardiyan hikayesi

Gardiyan hikayeleri ile karşınızdayım. Bayan gardiyanın cezaevlerinde ve özel hayatında yaşadıklarıyla ilgili hikayede, günümüz erkeğinin davranışları, evlilikte değişen erkek profili ve iş ortamındaki yaşanan tuhaf kız-erkek ilişkileri üzerinde durulmuştur. Son gardiyan hikayemizde, toplum içinde kadına bakış ve erkek davranışları bolca geçmektedir.Hafif uçarı bir kızdı. Takmazdı kafasına tokadan başka bir şey. Dünya yıkılsa umurunda olmazdı.

Kalorifercilik yapan babasının çalıştığı apartmanda oturan savcının yardımı ile kapağı adliyeye atmıştı. 1980 li, yıllarda ne KPSS sınavı vardı, ne de şifreli çözümler.

Adamını bulan bir işe girerdi.

Göçmen kızına, Avrupa kültürü, bir şekli ile bulaşmıştı. Bulgaristan’dan göç ederek de gelmiş olsalar, hayata bakış açıları ve algılayışları, Anadolu’da yaşayanlardan farklılık arz ediyordu.

Komşu oğlunu, erkek kardeş olarak görüyordu ama karşı tarafın kendisini kardeş olarak görüp görmediğini umursamazdı.

Bu rahat ve içten tavırlar kötü niyetli olanlarca kullanılmayacağı garantisini kimse veremezdi. Hele kız-erkek ilişkilerinin askıda olduğu 80 li yıllarda, bir kızla erkeğin yan yana yürümesinde bile Anadolu’nun bir çok yöresinde, kızın isminin çıkmasına sebep olacağı için ilişkiler düzeyli ve dikkatli olmak zorunda idi.

Kızımız, gittiği yere güneş gibi doğardı. Ağzından çıkan gülücükleri izlemek bile güzele güzel bakan için mutluluk kaynağı idi. Rahat tavırları, cahiller için hafif meşrep hayat tarzı, erkek hakim adliye koridorlarında fazla göze batmaya başlayınca yer değişikliği yapılarak ceza evinde gardiyanlığa başlattılar.

Güneş gibi her gün doğan gül yüzü, itildiği cezaevinde dahi solmamıştı.

Birkaç gün içinde solak olması ve göçmenliğin kazandırdığı adaptasyon gücü ile şartlara adapte olup yeni işyeri arkadaşlarına ısınmıştı.

Cezaevinde mahkumlar, kalıntı değildi ama kendi payına düşen, yaşamdan hepsi ayrı bir alıntı idi. Ama yapacak bir şey yoktu. Göçmen olarak bulunduğu ortama adapte olmayı çocuk yaşta öğrenmişti. Gözlemle şartları değerlendir, neticeye etkili olmak için en iyisi ol. Okul hayatında bu kuralı uygulamış ve göçmenin olumsuz şartlarını, hayata adapte olurken ki başarısı ile olumlu hale çevirmişti.

Ama bu insanlar kendini anlamıyordu. Yaşamayı seviyor, eğlenceye düşkün birisi olabildi. Ama erkekler kendisini hep yanlış değerlendirip, yararlanmaya kalktığı için bitirici noktayı vuruyordu.

Hangi birisini anlatsın ki, doğum günü partilerinde dans ettiği erkeğin kendisinin gösterdiği sıcaklığı yanlış anlayıp sırılsıklam aşık olmasını mı, okul arkadaşları ile gittiği eğlence yerinde bir biradan sonra kendisini Don Juan zanneden samimi arkadaşının bizzat fahişe muamelesi yaparak tacizini mi?

Bu erkek milleti hep aynıydı, al birini vur ötekisine. Kadehi kaldıran, bitirdikten sonra neredeyse sütyeninin çıtçıtını topluluk içerisinde soyup, kendi kızkardeşi yada annesi olduğunu unutacak kadar şeref noksan hale geliyordu.

Çevresinde kimse kalmamıştı. En iyisi tayin isteyip yeni bir çevre edinip bu çevrede yaşam mücadelesine devam edecekti.

Memur şehri olarak duyduğu Ankara’nın iyi olacağını düşünmüştü. Büyükşehir olduğu için dikkat de çekmezdi. Küçük yerlerdeki gibi erkekler aç gözle bakmazlardı diye düşünmüştü.

Ankara’da hayat biraz daha zordu. Kiralar geldiği ilçeye göre oldukça yüksekti. Babası vefat etmiş tek annesi ile başını sokacağı orta gelir gurubunun kaldığı Mamak’ta giriş katta bir daire kiraladı.

Yeni iş yerinde yeni koyduğu kurallarına göre daha ciddi bir şekilde hayata sarılmaya başladı. Arada şen kahkahası ve el kol hareketleri ile karşı cinste yarattığı cazibenin farkında olmadan kendini kurban haline getirdiğini bilmiyordu.

Azgın teke hastalığına yakalanan 40 yaş mağduru mesai arkadaşlarından olup da asılanlardan kendisini rahat bırakmalarını istemelerine rağmen etkili olmuyordu.

Hayatta mı bir arıza var yoksa kendisinde mi? Diye sorgularken bu işlerden hayırlısı ile bir kısmet çıksa da evlenip kurtulsam derken aynı yaşam tarzını devam ettirmenin çılgınlığını anlayamıyordu.

Genç ve güzeldi. Hayat dolu idi. Ama anlamadığı Anadolu’da dini motif ve ahlak eksikliği gibi algılanacak davranışlarda bulunanları erkekler sadece anlık değerlendirirdi. Onlar, yaşamlarının tarihi süreçlerinde eğlenilecek kız-evlenilecek kız ayrımını otomatiğe bağlanmışçasına yapıyorlardı.

Bu çarpık ahlak anlayışında erkekler, kendi kız kardeşlerinin başına gelse ne tepki vereceğini bilmeden, başkasına ait namus sahasında tacizi kendince haklı buluyordu.

O yıllarda, Dallas dizisi Pazar günlerinin vazgeçilmeziydi. Öyle ki şehirler arası yolarda hususi otoları ile yolculuk edenler, otomobillerini mola vererek, diziyi seyredip yollarına ancak öyle devam ediyordu.

Öz olarak, dizide herkes birbirinin karısı ya da kızı ile ilişkiye girişi devasa bir zenginlik ve çiftlik hayatı içerisinde sunumu yapılıyordu. Son zamanlarda seyredilip, beyinleri uyutup, uyuşturan yerli dizilerdeki ensest ilişki benzeri sapıklıklar gibi.

Medyanın pompaladığı hayatlar, meydanlardaki hayatlarda yankısını bulup ahlaksızlaşma idolü oluşturulmuştu.

Gardiyan Fikriye, öyle ya da böyle evlenip kurtaracaktı bu hanzoların elinden kendini.

Kocasını öldüren kadın tutukluya gelen avukatın elinde yüzük görmemişti. Fena da sayılmazdı, yaşı yaşına, boyu boyuna uygundu.

Kadından avukatı ile ilgili direkt sorarsa şüpheleneceğini bildiği için “Tutuklulukla ilgili itiraz dilekçesi verdirdin mi ?” diye sorunca karıncayı incitemeyecek gibi duran koca katili kadın olayın şokundan çıkamamış hali ile omuz silkti. Bilmiyorum dercesine.

Fikriye bunun üzerine “Avukatına sor, süreyi kaçırmasın” dedi. Kadın tutuklu “Tamam Cuma günü geldiğinde sorarım” deyince amacına ulaşmıştı Fikriye.

Fikriye, cezaevi hukuk fakültesini bitirdiklerini sanan mahkumlardan ufak tefek hukuki bilgi sahibi oluyordu. Dikkat ettiği bir hususta, mahkumlardan her biri suç işlemediğini söylüyordu. Nasıl oluyor da buraya geliyorlar diye hayret ediyordu.

Cuma günü geldiğinde, mahkumların giriş ve dış dünyaya çıkışın yapıldığı, kapı altı nöbetini kendine yazdırmıştı. Böylece Avukatlar, tutuklularla görüş için geldiğinde kendisi tutukluları, Avukat görüş yerine götürecekti. Öğleden sonra 15 sularında kadın tutuklunun beğendiği avukatı geldi. Kayıtlarını yapıp kiminle görüşeceği bilgisini aldıktan sonra nüfus cüzdanını istedi. Avukat şaşırdı. Rutin olan Mesleki kimliğin dışında kimse avukata kimlik soramazdı. Ama bu güzel kadın kırılacak cinsten değildi. Çıkarıp verdi. Kadın aceleyle ön ve arka yüzüne baktıktan sonra içinden oh be dedi tahmin ettiğim gibi bekar dedi. Kimliği iade eden Fikriye buyurun diyerek demir kapıların birini açıp diğerini kapatarak avukata görüş yerine kadar mihmandarlık yaptı.

Görüş yerine diğer taraftan getirtilen kadın tutukluyu almadan evvel Avukatla havadan sudan konuşup bürosunun yerini öğrendi. İlgiden hoşlanan avukat “büroma beklerim” diyerek karşılıklı sinyalizasyon yapıldı.

Karşılıklı görüşmeler, bir süre sonra daha sık görüşme isteklerine daha sonrada aralıksız görüşme isteğine dönüşüp evliliğe karar kılarlar.

Fikriye, Kars’lı avukatla evlendikten sonra mutlu olacağını sanmıştı. Bilmiyordu ki insanların bazılarında bir den fazla yüz olduğunu.

Kibar, yakışıklı, hoş çocuk gitmiş yerine bir kaba saba zebani gelmişti. “Kısa giyme”, “dar giyme”, “sesli gülme”, “oraya bakma”, “buraya bakma” gibi cezaevi hayatı, ekmek parası için çektiği yazılı kurallar silsilesinden daha beteri, özel hayatında, sesli kurallar silsilesi olarak hakim kılmıştı.

2 yorum :

  1. çiftler arayın sırdaşınız olayım arayın asla pişman olmazsınız saygılar 0532 371 49 67

    YanıtlaSil
  2. çiftler arayın sırdaşınız olayım arayın asla pişman olmazsınız saygılar 0532 371 49 67

    YanıtlaSil

yeni seks hikayeleri yeni seks hikayeleri
yeni seks hikayeleri mobil seks hikayeleri